Dominic Casciani
İçişleri ve Hukuk Muhabiri
Uluslararası Adalet Divanı, (ICJ) Güney Afrika’nın Gazze’de soykırım yaptığı suçlamasıyla İsrail’e karşı açtığı davada ara kararını 26 Ocak’ta açıklamıştı. O dönem ICJ’in başkanı olan Joan Donoghue, BBC’ye kararın yaygınlıkla yanlış yorumlandığını söyledi.
Mahkemenin ara kararındaki bazı sözler çoğunluk tarafından mahkemenin İsrail’in soykırım yaptığı iddiasının “makul” olduğu sonucuna vardığı yönünde yorumlanmıştı.
Bu yorum hızla yayılarak Birleşmiş Milletler’in (BM) basın bildirilerinde, kampanya gruplarının açıklamalarında ve BBC dahil birçok medya kuruluşunun yayınlarında yer almıştı.
ICJ’in davanın ara kararında kullandığı ifadeler yakından incelenmiş ve hükümde kullanılan “makul” kelimesine odaklanılmıştı.
Kelime, ara kararda en çok dikkat çeken, “Mahkemeye göre, unsurlar ve durumlar… en azından Güney Afrika tarafından öne sürülen bazı hakların ve bunların korunmasına yönelik arayışın makul olduğu sonucuna varmak için yeterlidir” paragrafında yer alıyordu.
ICJ’in eski başkanı Joan Donoghue’nun, Nisan ayında BBC’ye verdiği demece göre, kararın amacı, Güney Afrika’nın İsrail’e karşı dava açma hakkının ve Filistinlilerin, onarılmaz bir zarara uğrama riski altında olan, “soykırımdan korunmak için meşru hakları” olduğunu ilan etmekti.
Yargıçlar, şimdilik bir soykırımın gerçekleşip gerçekleşmediğini açıklamalarına gerek olmadığını vurgulamış ancak Güney Afrika’nın şikayet ettiği bazı eylemlerin, eğer kanıtlanırsa, BM Soykırım Sözleşmesi kapsamına girebileceği sonucuna varmışlardı.
Gelin davanın arka planına ve hukuki anlaşmazlığın nasıl ortaya çıktığına bakalım.
ICJ, uluslararası hukukla ilgili anlaşmazlıklar için bir başvuru adresi olarak kuruldu.
Bu düzenlemeler, ülkelerin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu tip toplu katliamları önlemek için anlaşmaya vardığı Soykırım Sözleşmesi gibi yasaları içeriyor.
Güney Afrika, geçen Aralık’ta İsrail’in Gazze Şeridi’nde Hamas’a karşı yürüttüğünü söylediği operasyonlarda soykırım yaptığı iddiasıyla ICJ’e başvurdu.
İsrail’in savaşı yürütme biçiminin “soykırım niteliğinde” olduğunu, çünkü Güney Afrika’ya göre “Gazze’deki Filistinlileri yok etme” niyetinin bulunduğunu iddia etti.
İsrail, davanın tamamının sahada olup bitenleri yanlış yansıttığını ileri sürerek bu suçlamaları kesin bir dille reddetti.
Güney Afrika’nın mahkemeye soykırım yapma iddiasıyla ilgili açık ve sağlam deliller sunması gerekecek. İsrail’in ise bu iddiaları tek tek incelemesi ve eylemlerinin, Hamas’a karşı “meşru müdafaa” olduğunu iddia etme hakkı olacak.
Bu davanın tamamının hazırlanması ve tartışılması yıllar alabilir.
Bu nedenle Güney Afrika, ICJ yargıçlarından öncelikle “geçici tedbirler” çıkarmalarını istedi.
Tedbir kararı, bir hakimin, nihai bir mahkeme kararına varılmadan önce, durumla ilgili herhangi bir zarar oluşmasını önlemek amacıyla durdurma yönündeki emrini ifade ediyor.
Mahkemeden, İsrail’in “Filistin halkının haklarına yönelik daha fazla, ciddi ve telafisi mümkün olmayan zararlara karşı koruma sağlayacak” adımlar atması yönünde talimat vermesi istendi.
Her iki ülkenin avukatları iki gün boyunca Gazze’deki Filistinlilerin mahkemenin koruması gereken haklara sahip olup olmadığını tartıştı.
17 yargıcın katkıda bulunduğu (bazılarının katılmadığı) karar 26 Ocak’ta geldi.
Uluslararası Adalet Divanı, “Yargılamanın bu aşamasında Mahkeme’den, Güney Afrika’nın korunmasını istediği hakların mevcut olup olmadığına kesin olarak karar vermesi istenmiyor.
“Sadece Güney Afrika’nın talep ettiği ve koruma aradığı hakların makul olup olmadığına karar vermesi gerekiyor.
“Mahkeme’ye göre, unsurlar ve durumlar… en azından Güney Afrika tarafından öne sürülen bazı hakların ve bunların korunmasına yönelik arayışın makul olduğu sonucuna varmak için yeterlidir” dedi.
ICJ, Gazze’deki Filistinlilerin Soykırım Sözleşmesi uyarınca makul haklara sahip olduğuna karar verdikten sonra, onların onarılamaz bir zarara uğrama tehlikesiyle karşı karşıya oldukları ve İsrail’in bu kritik konular hâlâ tartışmalıyken soykırımın meydana gelmesini önlemek için adımlar atması gerektiği sonucuna vardı.
Mahkeme, İsrail’in soykırım yapıp yapmadığına karar vermedi. Peki mahkemenin ifadeleri, bunun gerçekleşme riskinin olduğuna ikna olduğu anlamına mı geliyordu?
Mahkemenin gerçekte ne kastettiği konusundaki anlaşmazlığın başladığı yer de burası.
Nisan ayında, aralarında dört eski Yüksek Mahkeme yargıcının da bulunduğu yaklaşık 600 İngiliz avukatın imzaladığı ve İngiltere Başbakanı Rishi Sunak’a hitaben yazılan mektupta İngiltere’nin İsrail’e silah satışını durdurması isteniyor ve “makul bir soykırım riskine” atıfta bulunuluyordu.
Bu olay, İsrail için İngiltere Avukatları (UKLFI) adlı bir gruptan karşı bir mektubun yazılmasını tetikledi. Grup, ICJ’in yalnızca Gazzeli Filistinlilerin soykırımdan korunmak için makul bir hakkı olduğu hükmüne vardığını yani karmaşık ve bir tür soyut bir hukuki tartışmayla uğraştığını savundu.
Tartışmalar yeni mektuplar ve yorumlarla devam etti.
İlk gruptaki avukatlar UKLFI’ın yorumunu “boş kelime oyunları” olarak nitelendirdi. Mahkemenin, riskin büyüklüğü nedeniyle sadece bir akademik soruyla meşgul olamayacağını savundular.
ICJ’den emekli olan eski başkanı Joan Donoghue, Nisan ayında BBC’ye mahkemenin kararının ne anlama geldiğini açıklayarak tartışmaları sonlandırmaya çalıştı.
Donoghue, “Mahkeme karar vermedi. Bu, medyada soykırım iddiasının makul olduğu yönünde yer alan ve sıklıkla düzelttiğim bir konu.
“Filistinlilerin soykırımdan korunma hakkına, telafisi mümkün olmayan bir zarar verme riskinin bulunduğu vurgulandı. Ancak buradan hareketle sıklıkla varılan, makul bir soykırım vakasının olduğu şeklindeki yorum, mahkemenin kararı değil.
“Bu kadar korkunç bir zarara ilişkin herhangi bir kanıtın bulunup bulunmadığı, mahkemenin karar vermekten uzak olduğu bir sorudur” dedi.